MEHMET GIYAS AZERİTÜRK

MEHMET GIYAS AZERİTÜRK

azeriturk@gmail.com

O günde bir gün gelecek..

19 Ocak 2017 - 13:26

O günde bir gün gelecek..

Sovyetlerin, Stalin faşizmine dönüştüğü gün , ayrılmıştı el obadan , yurt yuvadan ailelerimiz. Onlar  yıllarca  vatan sevgisini  kulağımıza fısıldadılar, bir terennüm edasıyla dinlettiler bizlere  meğer nakş  etmemizi istemişler bütün dimağımıza.

Gün geldi “geri qayıtma” hedefleri hayale dönüştü, bir hayal uğrunda ömürlerini harcadılar. Ağızlarında veten son sözleri oldu, göçüp gittiler bu dünyadan yüreklerindeki hasretleriyle..

İkinci kuşak devralmıştı bu hayal nöbetini, yılmadan savuna geldiler hiçbir zaman kavuşamadıkları hayallerini.

Sovyetler Afganistan’ı işgal edince sanki hayallerde işgal edildi.. “o  gün de birgün gelecek “ umuduyla yaşadılar. Her biri sineme üç hane söz geldi diyerek  , esaret  edebiyatı yarattılar adeta.

Üçüncü kuşak olan bizler, bu esaret edebiyatının çocukları olarak büyüdük. Hayal mi? Ütopya mı?, tartışmalarından   bazen ümitle, bazen de  umutsuzluğun verdiği acıyla ayrıldık.

“O gün” olacak mı ?... diye çok şiirler yazıldı çok mugamlar söylendi, bizim dünyamızda. Hüzünlü bir yurdun hazan çocukları gibi savruladurduk ümitlerimizle dört bir yana.. Elmas’ın dediği gibi “ölmek mi yaşamak mı ya ümide bel bağlasam, yada  yurdum için oturup biraz daha ağlasam” bununla bazen ümide koştuk , bazen de umutsuzluk duvarında mahkum olduk.

“ Azerim, baycanım , yazık günah ay canım. Elese sene qurban bu canım . Bak Allah’ın işine esirdi Azerbaycan’ım. “diyerek isyan ettik.

Yada,  “O gün olacak mı üç renkli bayrağın göy hazerde dalgalansın, göy çemenni  yaylalarda erkeğin qızın, yene özgürce sevdalansın.” dedik. Daha niceleri, yazılanları yazılmayanları… Kafkaslardan esen yellere emanet ettik.

Sevda mektuplarında  sevgiliye yazılmış ,özlem duyguları gibi bir birimize yazdık, yetmedi , kağıda yazıp Aras’a attık. Kür ile kavuş Hazere götür dedik.

Umudun bittiği yerde. Odlar yurdundan bir ışık doğdu. Adı 20 yanvar dı.

O ‘gün  bizde anladık ki,  artık bu esaret edebiyatından kurtuluyoruz. “kutlu ölümler” “kutlu doğumları “ müjdeler. Kutlu ölümler Bakü’nün  sokaklarında tanklar altından dünyaya özgürlüğü müjdeliyordu. 20 Ocak “O” gündü . Azerbaycan oğulları, kendi toprakları için, üç renkli ay yıldızlı, Albayrağ’ı kanları ile boyayarak ölümsüzleştiler. Şüheda toprağa düşüyor, “toprağı sıksan şüheda fışkırıyordu”. Bizlerde Sıhhiye Meydanında ki Zafer anıtına koşmuştuk. Annelerimizin sandıklarında çeyiz  gibi miras olarak sakladıkları üç renkli ay yıldızlı bayrakları çıkarmanın zamanı gelmişti.

Giderayak, zalimin son zulmü çok acımasız oldu. Sadece bizler değil, karanfiller de ağlıyordu. Ufukta görünen  bağımsızlık güneşiydi. Karanfilin hüznü sadece şehitlere değildi , belki de “Karabağ’da öksüz  bırakacağı h(x)arı bülbüleydi. Şimdi karanfilinde bizimde  ortak  hasretimiz, esaretimiz,  bağrımızın ortasındaki yaramız, Karabağ’ımızadır.

Toprağı tekrar özgür vatan yapan eyy ölümsüz şüheda  Akif’in dediği gibi, “gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın”

20 yanvar bağımsızlık güneşinin , ufukta belirdiği son kara gündür.

Bu kara günü hepimiz için aydınlığa çeviren ölümsüz vatan evlatları ruhunuz şad olsun.

Sizin bıraktığınız ,bağımsızlık ruhu , er geç, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ile tamamlanacaktır.

Sizden yadigar Karanfiller, Karabağ’ın harı bülbülleri ile kucaklaşacak ve biz onları kucağımıza alarak size koşacağız. “ O gün”ler çok yakındır.